Eğer, bir acı sizi öldürmüyorsa, güçlendirme ihtimali çok yüksektir.
Belki bu iddianın bir tezi de yok.
Ama yine de, aşk, ayrılık ve hüzün üçleminin bir yerde, tutsağı olmuşuz.Bu yüzden her faniyi ayrı yaralıyor.En azından bu acı seni de Adam ediyor.
Yaşadığımız coğrafyada bugün paraya, bir otomobile, bir daireye yada basit bir koltuk sevdasına ömrünü heba etmiş, binlerce insan var etrafımızda.
İçlerinden sadece bir kaç tanesi, aşka, sevdaya ve ayrılığa dair dem vuruyor.
İşte bunlar, yaralı kalplerde, hüznün sonbaharın da güne dem vuran insanlar.
Maalesef,sevda yüklü trenlerin, boş vagonlarında, şehvetin peşinden koşanların çağında yaşıyoruz.Aşk diye ihtirasa kul,köle olmuş olanlar var. Bir de şehveti sevdadan sayanların yüzsüzlüğüne de tanığız.
Hem ne diyor;soydaşım Abdal Neşet Ertaş:
Yaraladı bu aşk beni,
Yarama bir merhem çalan olmadı.
Yaralı yaralı,gezdim gurbette yaralı.
Yaralı gezdim dünyada,
Şu benim derdimi bilen olmadı, olmadı Vaayyyy!...
Şimdi birden,Abdal geleğinin içinde yoğrulmuş,rahmetli Anamın sözleri geldi aklıma...
Doğduğunda Ezan okundu kulağına, sonra ismin...
Seni kucağıma verdiler.
İri yarı kocaman bir çocuktun...
Asi ama sevda bakışlı.Kara kaşlı ve kara gözlü...KARA oğlum benim.
Yedi iklim ötedeyim, Bir sevda masalında,
Sanki anam var başucumda.
Gözlerim yorgun, gönlüm dünden hüzünlü,
Bir adım daha öte gitsem, Özlem dediğin senin masalın...