Kefaletin Kefareti... Siyaset bazen bir satranç oyununa benzer. Hamleler yapılır, piyonlar öne sürülür, vezirler feda edilir.

Ama bazen bir "kefil" gelir, satranç tahtasını devirmeye yeltenir. Evet, bugünkü yazımızda "kefil" kavramının Zonguldak siyasetindeki anlam değişimine ve Ahmet Çolakoğlu'nun siyasi manevralarına bir mercek tutacağız.

2024 yerel seçimlerinin taşlı, dikenli yollarında Zonguldak teşkilatlarının üzerinden bir tır geçmiş gibi. Alt yapısı çökmüş, üst yapısı zaten hiç kurulamamış. Ve bu karmaşanın başrol oyuncusu: "Kefili benim" diyen Ahmet Çolakoğlu. Tabanın istemediği Selim Alan’ı, bir baba şefkatiyle değil ama inatçı bir tüccar ısrarıyla, aday koltuğuna oturtan Çolakoğlu, "kefil" kelimesine yepyeni bir yük anlam kazandırdı. Ne yazık ki bu kelimenin sonu da, halkın sandıkta verdiği yanıtla geldi: Selim Alan kaybetti, kefil olduğu dosya kapandı. O gün bugündür “kefalet” Zonguldak’ta siyaseten artık sadece bir kelime.

Devrek cephesine baktığımızda ise tablo daha dramatik. AK Parti Devrek teşkilatının açıkça Özcan Ulupınar’ı işaret etmesine rağmen, bu tercih yok sayıldı. Teşkilatın iç dengesi bozuldu, sular durulmadı. Herkesin beklediği isim Özcan iken, Ahmet Bey’in gönlü Murat Durdubaş’tan yana attı. O dönem Ulupınar’a mesafeli duran Çolakoğlu’nun, bugün seçim kazanan Özcan’a karşı sessizliği, siyasetin “yenilenin sesi çıkmaz” kuralını mı işaret ediyor, yoksa diplomatik bir geri çekilme mi?

Yıllar önce 2016’da, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin açtığı ihaleyle arsa satın alarak "memleket sevdası"na taş koyan Ahmet Bey, emlak beyanlarındaki gerçek dışı ifadelerle de gündeme gelmişti. Sayın Bülent Kantarcı’nın basına verdiği, “Hatalı emlak beyanlarını düzeltmemeli miydik Sayın Çolakoğlu?” çıkışı, hafızalardaki tazeliğini hâlâ koruyor. Çolakoğlu'nun bu konuda alınganlığı, adeta kırılgan bir cam fanusta yürüyen filin narinliğinde.

Siyaseti yerel kalkınma aracı değil de, kişisel bir vitrinde sergilenecek başarı hikâyesi gibi gören Ahmet Bey’in, özellikle Çaycuma’daki etkisizliğinin sonuçları ise her seçimde daha da belirginleşiyor. Her dönem azalan oylar, halkın neyi istemediğini çok net anlatıyor. Ama Ahmet Bey hâlâ bugünü kurtarmanın rehavetinde.

Ve işin bir de perde arkası var… Milletvekilliği sıralamasında 4. sıraya yerleştirildiği söylendiğinde döktüğü boncuk terleri, bize en yakınlarından anlatıldı. İddialar ağır: Sırayı yukarı çekmek adına “akçeli” yollar denenmiş. Kulağa hoş gelmeyen bu söylentiler, vekilliğin hizmet değil ticaret olarak görülmeye başlandığının acı bir yansıması.

Ahmet Bey, memlekete hizmet etti mi, etmeye niyetlendi mi, kalpten inandı mı bilinmez. Ama bilinen şu ki: Zonguldak halkı artık “kefil” vaatleriyle değil, somut hizmetlerle ilgileniyor. Siyaset sahnesinde “Kefil benim!” nidaları atanların, sonunda kefaret ödemek zorunda kalması tesadüf değil.

Velhasıl kelam, Zonguldak siyasetinin bugünkü resmi, geçmişin yanlış hamlelerinin bir izdüşümüdür. Ahmet Bey’in tablosu ise ne tam karalanmış ne de altın çerçevede. Ama bir köşe yazarının gözünden şu cümleyle bitirelim: Siyaset halk içindir, halkın dışında kalan kefaletler tarihin tozlu raflarında yerini alır.