“Kazandıran da Kaybettiren de Nejdet Tıskaoğlu’nun Meydanında Ortaya Çıkar"

Devrek Devlet Hastanesine Başhekim ataması tamam.
Yine biz bize kaldık
Şehir sessizliğe büründü,
Gurbetçi kardeşlerimizin gelişiyle şenlenen ilçemiz, ekonomik olarak bir nebze nefes almıştı.
Bu hafta başında şehirde bir sakinlik vardı,
Gurbetçilerimizin çoğunun gittiği hemen anlaşıldı, bir kısmı da bugün yarın gidecek.
Okulların kapanması ve sonrasında ki hareket bizlere bir gerçeği de işaret etmiş oldu.
Devrek köyleriyle beraber yüz bin nüfuslu olmadan bu şehirde ticaret ya da siyaset yapmanın bir anlamı yok.
Her geçen gün göç veren ilçemizin bırakın yüz bin nüfusa ulaşmasını bu haliyle mevcut nüfusunu bile koruyabilmesi imkânsız görünüyor.
Bu konu üzerinde uzun uzadıya fikirler üretilmesi, düşünülmesi ve bir dizi önlem alınması gerekmektedir.
Ayrıca gurbetçi kardeşlerimizin kendi memleketlerinde dinlenme ve ziyaretlerinin yanında eğlenerek tatil yapabilmelerininde sağlanması için proje üretmek gerekmektedir.
Her yıl doğduğu şehre gelme mecburiyeti olan hemşerilerimizin bazıları aynı zamanda tatillerini de ilçemizde geçirmek zorundalar.
Birinci kuşak diye tabir ettiğimiz Avrupaya ilk giden gurbetçilerimiz, vatan hasretinin yanında ana baba ve eş dost hasretiyle gurbetin kahrını çileli bir hayata katlanarak çektiler.
İlk hedefleri ekonomilerini düzeltmek olurken, her yıl memleketlerine gelip büyüklerini ziyaret ederek hayatlarını idame ettirdiler.
Onlar için tatil bir ziyaretten ibaretti.
Yeni nesil gurbetçiler hayatlarını dolu dolu geçirmek istiyorlar.
Bu nedenle bir yıl çalıştıktan sonra Devrek'e gelmek için duygusal bir nedenleri de yok.
Atalarının doğduğu şehre bir kısmı metazori bir şekilde gelse dahi, çoğunluğu tatillerini sahillerde geçirmeyi yeğliyorlar.
Bir yıl boyunca çalışan, yorulan gurbetçilerimize hak vermemek elde değil.
Şehrin idarecileri "Karşıyaka da açılan stantlar olmazsa gurbetçiler Devrek'e gelmek istemiyorlar" diye zaman zaman stantların açılmasının neden gerekli olduğunu ifade ediyorlar.
Söylemleri doğru mu?
Elbette doğruluk payı var.
Ancak gurbetçilerin tatillerini Devrek'te geçirmesini sağlamak amacıyla güzel bir proje hayata geçirmeyi bu güne değin düşünen olmadı.
Milli Egemenliğin olduğu alana büyük bir sosyal tesis yapılmış olsaydı,
İçinde yüzme havuzu, tenis kortları, basketbol, mini futbol, voleybol, yeme içme, sinema, kafeteryalar, şehrin büyüklüğüne uygun mağazalar, belki de gurbetçi için daha ekonomik ve eğlenceli tatil yapma imkânını kendi memleketlerinde bulmuş olurlardı.
Tabi bunun sonucunda şehrin ekonomisine katkı verirlerdi.
Sizce Avrupa'dan ilçemize gelen aile sayısı kaç?
Peki, gelenler kaç gün duruyor?
İlçemize hiç gelmeden tatilini sahillerde geçirip geri dönenlerin sayısı kaç?
Acaba Devrek'e neden gelmeyi düşünmüyorlar?
Bu soruları cevapladığımız da ne demek istediği anlarsınız.

TÜM ENGELLERİ YIKARIZ MEMELKET İÇİN VARIZ.
Şimdi şöyle diyeyim: Nejdet Tıskaoğlu kalkıyor, elini taşın altına koyuyor, memlekete fayda olacak bir fuar organize etmeye çalışıyor. Bu fuar sadece ticaret değil, bölgenin tanıtımı, üreticinin nefes alması, iş insanının ufkunu açması demek. Ama ne oluyor? Birileri çıkıyor, önüne engel koyuyor. İmali iletşim yöntemi ile sosyal mesaj veriyor, istiyor ki Nejdet Tıskaoğlu başarısız olsun, kimse desteklemesin kimse gitmesin katılmasın bunun adına ne denir, ama akarsuyun önünde durulmaz merak etmeyin engel konulsada su aşar kendini yıkar geçer.
Kardeşim, soruyorum size:
Memlekette taş üstüne taş koyan mı kıymetli, yoksa engel üstüne engel diken mi?
Şimdi burda anlatmak istediğim şu: Bu topraklarda yıllardır süren bir alışkanlık var. Birisi bir şey yapmaya kalkınca hemen karalama, hemen köstek, hemen fitne. Bu kısır döngü yüzünden Devrek de, Zonguldak da, Bartın da yeterince büyüyemedi zaten.
Fuar dediğin şey, bir şehrin aynasıdır. Katılan firmalar, gelen misafirler, yapılan bağlantılar şehre prestij katar. İşte Nejdet Tıskaoğlu bunun için çırpınıyor. Ama belli ki bazıları, o fuar kurulsun istemiyor. Niye? Çünkü fuar kurulursa gerçek er meydanı ortaya çıkacak. Kim üretiyor, kim çalışıyor, kim boş boş konuşuyor hepsi görünecek.
Bakın, kusura bakmayın ama… Bu memlekette iş yapana destek vermeyen, yolunu kesmeye çalışan herkes aslında kendi şehrine ihanet ediyor. Fuar engellenirse kaybeden Nejdet Tıskaoğlu değil; kaybeden esnaf, sanayici, gençler, işsizler olacak.
O yüzden sözüm açık ve net:
“Fuar kurulsun, er meydanı açılsın. Engelleyen değil, destekleyen kazansın.”
Söz Değil, Meydan Konuşsun
Şimdi şöyle diyeyim: Necdet Bey ticaret ve sanayinin ortak platformunda dimdik duruyor. Çünkü o, masa başında laf üretmiyor; sahada çalışıyor. Memleket için üretim, iş, ekmek peşinde. Ama ne duyuyoruz? Arkadan atılan sözler, küçümsemeler, sinsi söylemler:
“Ben olmasam kazanamazdı…”
“Ben kazandım, sen kazandırmadın…”
“Seninle olsam olmazdı…”
Kardeşim, bu neyin kavgası? Bu neyin kıskançlığı?
Şimdi burda anlatmak istediğim şu: Bu sözlerin tamamı kökten çözülmeli. Çünkü bunlar memlekete fayda değil, sadece dedikodu üretir. Çalışanın önünü açmaz, halkın ekmeğini büyütmez, sadece nifak sokar.
Madem bu kadar iddianız var, işte meydan! İşte ortam! Gün gelir, herkes çıkar er meydanına, kim üretmiş, kim çalışmış, kim kazanmış, kim kaybettirmiş herkes görür.
Kusura bakmayın ama:
Arkadan laf atarak siyaset yapılmaz. Meydan cesaret ister, er meydanı yürek ister.
Allah biliyor ya, bu sözleri yazarken elim titredi. Çünkü yıllardır aynı oyun, aynı sahne… Koltuk sevdalıları konuşur, çalışanların emeği gölgelenir.
O yüzden net söylüyorum:
“Kazandıran da kaybettiren de zamanı geldiğinde halkın terazisinde belli olur. O terazi eğilmez, o terazi yalana çalışmaz.”