Bazen düşünüyorum…

Bu memlekette herkes kendi derdine düşmüş, ama herkesin derdi aynı aslında.
Gençler “gelecek yok” diyor, yaşlılar “geçmişi arıyoruz” diyor.
Esnaf “iş yok” diyor, işçi “hak yok” diyor.
Köylü “toprak boş kaldı” diyor, şehirli “hayat pahalı” diyor.

Ama kimse şunu sormuyor:
“Bu düzenin çarkı neden hep bizim üstümüzden dönüyor?”

Bakın mesela…
Kahvede oturan amca siyasetten şikâyet ediyor, ama seçimde yine aynı yüzlere oy basıyor.
Üniversite okuyan genç iş bulamıyor, ama susturulmuş gibi “burası Türkiye” deyip kaderine razı oluyor.
Köylü tarlasını ekemiyor, mazot fiyatından dert yanıyor, ama traktörün anahtarını yine aynı parti bayraklarıyla sallıyor.
Bir memur, masasındaki evrak dağını arasında eziliyor, maaşı yetmiyor; ama sendikası ağzını açamıyor.

Herkesin bir serzenişi var, ama kimsenin sesinde yankı yok.
Kimi kahvede bağırıp çağırıyor, kimi evde sessizce söyleniyor, kimi sosyal medyada paylaşım yapıp içini boşaltıyor.
Sonra ertesi gün yine aynı hayat devam ediyor.

Bir de işin başka boyutu var:
Bizim insanımız eleştirirken mangalda kül bırakmaz, ama iş çözüm üretmeye gelince herkes topu birbirine atar.
“Ben ne yapabilirim ki?” der.
Halbuki işte orada yanılıyoruz. Çünkü herkesin yapabileceği bir şey var: Doğruyu söylemekten vazgeçmemek.

Şimdi kusura bakmayın ama, memleketin en büyük problemi aslında şudur:
Herkes haksızlığı görüyor ama çoğu insan “bana dokunmazsa susarım” diyor.
İşte bu yüzden yanlışlar büyüyor, bu yüzden güçlüler daha da güçleniyor, zayıflar daha da eziliyor.

Düşünün…
Bir işçi 12 saat çalışıyor ama hakkını alamıyor.
Bir emekli 40 yıl çalışmış ama torununa harçlık veremiyor.
Bir genç 4 yıl üniversite okuyor ama işsizlik kuyruğunda bekliyor.
Bir çiftçi sabahın köründe tarlasına gidiyor ama akşam pazarda zarar ediyor.
Ve hepsinin ortak noktası: “Ben yalnızım” duygusu.

Hayır, yalnız değilsin!
Ama seni yalnızlaştıran, suskunluğun ve kabullenişin.

Şimdi burda anlatmak istediğim şu:
Bu düzeni değiştirecek şey ne büyük vaatlerdir, ne de yukarıdan gelen sahte sözlerdir.
Bu düzeni değiştirecek şey, halkın kendi hakkına sahip çıkmasıdır.
Bir amca kahvede, bir genç kampüste, bir kadın pazarda “artık yeter” dediği gün, işte o gün değişim başlar.

Çünkü bu memleketin aynası, biziz.
Ve o aynaya baktığımızda gördüğümüz şey, hem dertlerimiz hem de umutlarımızdır.
Eğer aynayı kırarsak, kendimizi de kaybederiz.
Ama aynaya dürüstçe bakarsak, belki de yeniden başlarız...……………………………………………………………………………………………………………………...
Nergiz Hanım,
Biz burada duygu ve düşüncelerimizi ifade ederken, edep çizgisini korumaya özen gösteriyoruz. Eşinize olan saygımızdan ötürü, size karşı da aynı nezaketi sürdürüyoruz. Fakat siz, dedikodu furyasına devam ederseniz, bizim de aynı dille cevap verme hakkımız doğacaktır. Ki bu dil, hiç önermediğim bir dil.

Basının ve gazeteciliğin asıl amacı; değerlendirmek, ifade etmek, haberleştirmek, konuları anlamak ve anlatmak, vatandaşa ulaştırmaktır. Ama siz, insanlara önce ön yüzünüzü sonra arka yüzünüzü gösterirken, ortaya çıkan manzara; menfaat üzerine kurulmuş bir ekip anlayışıdır. Sahte tebessümlerle, çıkar odaklı bir çevre oluşturduğunuzu görmek zor değil.

Düşünün; sizinle aynı safta görünen ilçe başkanınız bile artık, sizin “dava için değil, menfaat için” hareket ettiğinizi dile getiriyor. Bu sözler bizim değil, yol arkadaşlarınızın sözleri. Ve ne acıdır ki; menfaat uğruna, size yirmi yılını vermiş dostunuzu bir çırpıda yolda bıraktınız. Hangi motivasyon bunu size yaptırdı? Vefa bu mudur? Dostunu yarı yolda bırakan, yarın herkesi bırakır. Kusura bakmayın ama bunun adı vefa değil, bunun adı hesap kitap.

Ayrıca şunu da söylemek gerek: İnsanlara kendi aranızda koyduğunuz teşhisleri biliyoruz. Eğer diş hekimiyseniz, mesleğinizin alanında konuşun. Başka alanlara özentiniz varsa, buyurun sınavlara girin, tıbbın diğer bölümlerini okuyun. Ama insanların hayatına dışarıdan teşhis koymak size düşmez. Bugün başkasına yaptığınız haksız teşhis, yarın size döner, unutmayın.

Kendi aranızda kakara kikiri yapabilirsiniz, ama şunu da bilin: İçinizde kaç tane muhbirimizin olduğunu asla bilemeyeceksiniz. Nasıl edep dışı konuştuğunuzu, hangi yüzünüzü kime gösterdiğinizi biliyoruz.