Köy Hizmetleri Birliği’ne alınacak personellerin daha ilanı bile kurum koridorlarında yankılanmadan, Araf platformu bir liste yayımladı. O listenin üzeri pusluydu, ama isimler netti. Kimileri "yok artık" dedi, kimileri "rastlantı" deyip geçmek istedi. Ama sonra…
Mülakat yapıldı.
Kapılar açıldı, sandalyeler dizildi, sorular soruldu, cevaplar verildi.
Ve sonuçlar açıklandı.
Ne gariptir ki… Araf bir kez daha haklı çıktı. Söylediği her isim, harf harf doğruydu.
Kimse inkar edemedi.
“Bu nasıl olur?” sorusu hâlâ dillerde. Ama Araf cevap vermedi. Cevap vermek yerine sadece bir cümle bıraktı arkasında:
“ARAF SİZİN SESİNİZ.”
Şimdi buradan bakınca, sadece bir platform değil bu.
Bir duruş, bir karşı çıkış, bir isyan.
Doğru bildiğinden şaşmayan bir güç.
Ve belki de en önemlisi:
Halkın sesine kulak veren, halkla yürüyen bir adalet terazisi.
Ama gündem sadece bu değil…
Bir başka mücadele de Çaydeğirmeni’nde veriliyor.
Satılmış Başkan.
Adı gibi satılmamış, pes etmemiş, yılmamış bir adam.
Kiminin gözünde sadece bir belediye başkanı,
ama aslında sağlık için, yaşam için, umut için dimdik ayakta duran bir savaşçı.
Şehir hastanesi kurulsun istiyor.
"Bir merkez olsun burası" diyor.
Kadın, yaşlı, çocuk, hasta… Hepsi birkaç saatlik yol yerine birkaç dakikalık mesafeyle tedaviye ulaşsın istiyor.
Ama önüne engeller konuyor.
Bürokrasi mi, siyaset mi, yoksa kıskançlık mı?
Bilmiyoruz.
Ama şunu çok iyi biliyoruz:
Satılmış Başkan yılmıyor.
Çünkü o bu hastane için sadece imzasını değil, yüreğini de koymuş ortaya.
Biz de diyoruz ki:
“Yalnız değilsin Başkan. Arkandayız.”
Ve şimdi yazının en can yakan yerine geldik…
Alevlere.
Yandık.
Yine yandık.
Ormanlar, bu cennet vatanın ciğerleri…
Ama her yaz, o ciğerler köz oluyor.
Hatırlıyor musunuz?
2021’de 150 bin hektar orman yok olmuştu.
Ve şimdi, 2025’te… Aynı korku, aynı koku, aynı karanlık duman gökyüzünü sarıyor.
Sakarya’dan Mersin’e, Manisa’dan Mardin’e, İstanbul’dan İzmir’e…
Alevler büyüyor, umutlar kül oluyor.
Bilim insanları uyarıyor.
Artık bu yangınlar sadece bir "talihsizlik" değil.
Bu bir sonuç.
Sebep belli: İklim değişikliği.
Sıcaklıklar artıyor, nem azalıyor, toprak kuruyor.
Ve insan…
En büyük yangınları bazen bir kibritle değil, duyarsızlığıyla yakıyor.
Kömür, petrol, gaz… Yaktıkça dünyayı,
kendi geleceğimizi de yakıyoruz.
BM raporlarına göre, 2030’da yangınlar %14 artacak.
2050’de bu oran %30’a ulaşacak.
Ve yüzyıl sonunda %50…
Yani çocuklarımız belki de ormanları sadece ansiklopedilerde görecek.
Bakın, bu satırları yazarken içim daraldı.
Düşünüyorum da…
Biz nerede hata yaptık?
Ormanlar yanarken biz hâlâ balkonlarımızda çay içiyorduk.
Yangınlar büyürken hâlâ koltuk savaşları peşindeydik.
Bir otur, bir düşün.
Aynısını sana yapsalar razı olur musun?
İşte bu yüzden, hem karanlıkları yazmalı, hem de ışıkları…
Araf’ın isabetli duruşu da, Satılmış Başkan’ın direnişi de,
Ormanların sessiz çığlığı da bu yazının aynasında buluşmalı.
Çünkü bu topraklar,
şeffaflığı da, mücadeleyi de, nefesi de hak ediyor.