Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi’nde (BEÜ) rektörlük seçimlerine çok uzun bir zaman kalmadı. Ancak üniversite koridorlarında, kantin köşelerinde ve akademik odalarda konuşulanlar net: Mevcut Rektör Prof. Dr. İsmail Hakkı Özölçer yeniden aday olsa da bu koltuğu koruması zor görünüyor.

Zira yaşananlar, sadece eksik projeler ya da tamamlanmayan işler değil. Sorun daha derin, daha yapısal.
Rektörlük makamında olması gereken otorite, liyakat ve güven ortamı, yerini asabiyet, kırılganlık ve parçalanmış bir ekip anlayışına bırakmış durumda. Rektör bey hızlı öfkeleniyor, dediklerine göre sinirlendiğinde cüppesi bile durmuyor üstünde. Ancak mesele sadece karakter değil, yönetim refleksi.
Evet, başarı bir takım işidir. Ama kaptan, gemiyi fırtınada terk ederse, mürettebatın çabası da bir yere kadar gider. Rektörlükte bugün bir otorite boşluğu yaşanıyor. Kurumlar arası uyum sağlanamıyor. Akademik kadrolarda gruplaşmalar artmış, öğrenciler ise sesini duyuracak mecra bulamıyor. Mobing, sessizce büyüyen bir yara hâline gelmiş.
Bardağı taşıran son damla ise mezuniyet töreninde yaşandı. Dönem birincisi öğrenci, sahneye çıktı, “Yeni Türk hekimlerine emanet edin” sözleriyle konuşmasına başladı ve eğitim süresince yaşadığı sıkıntıları, nöbetlerdeki dinlenme alanı eksikliğini ve sosyal imkanların yetersizliğini dile getirdi.
Ancak bu konuşma, üniversite tarihine bir kırılma olarak geçti.
Rektör Özölçer, kürsüye çıktı, öğrencinin eleştirilerini kişiselleştirerek parmak salladı, “Bu konuşmanı affetmiyorum” dedi ve... cüppesini çıkarıp salonu terk etti.
Tepki gecikmedi. Salonu dolduran öğrenciler ve velilerden yuhalama sesleri yükseldi. Sosyal medyada üniversitenin adı gündem oldu. Ama bu kez bir başarıyla değil, öğrenciye parmak sallayan bir rektörle.
Bugün gelinen noktada Çaycuma MYO’da yaşananlar görmezden geliniyor. Öğrencilerin talepleri duyulmuyor.
Bazı akademisyenler, iktidar hesapları içinde gruplara bölünmüş durumda. Öğrenciler ise sabırlı. Kavgacı değil, barışçıl… Ama unutmamak gerekir:
Öğrenci susar ama unutmaz.
Öğrenci klavye başında dayılık yapmaz ama sokağa çıkarsa konuşacak çok şeyi olur.
Ve o gün geldiğinde…
Söz sırası artık öğrenciye geçer.
Çünkü üniversite sadece dört duvar değil, bir gelecek inşa merkezidir.
Cüppeyle gelen cüppesiz gider; ama öğrencinin hafızasındaki iz asla silinmez.


Zonguldak’ın Devrek ilçesi, Ağalar Mahallesi’nde sessiz sedasız bir dış cephe hikâyesi yazılıyor. KYK’ya ait bir öğrenci yurdunun cephesi yenilenecek. Ancak mesele sadece binanın yüzüyle ilgili değil. İşin asıl yüzü, ihalenin perdesinde saklı...
Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü, bu işi “doğal afet” bahanesiyle pazarlık usulüyle yapmaya karar vermiş. Yani ortada ne duyuru var, ne de rekabet. İşin yaklaşık maliyeti 22 milyon 68 bin lira olarak belirlenmiş. Peki kim almış ihaleyi? İstanbul’dan Hayfa İnşaat. Tam 21 milyon 107 bin liraya! Gördüğünüz gibi kırım neredeyse yok denecek kadar az, sadece yüzde 4 civarında...
Durun, daha da ilginci geliyor: Devrek’te dış cephe kaplaması yapabilecek onlarca firma varken, neden İstanbul’dan bir şirket? Üstelik bu iş yüksek teknoloji ya da özel uzmanlık gerektiren bir proje de değil. Beton, strafor, boya… Bu kadar.
Sorunun cevabını ararken birkaç telefon görüşmesi yaptım. Duyduklarım şaşırtıcı mı? Pek değil. Meğer Zonguldak Gençlik ve Spor İl Müdürü Halil Hacı, İstanbul’da bir ilçede görev yapmış daha önce. Ve davet usulüyle gelen firma da İstanbul’dan…
Şimdi soralım:
Bu “doğal afet” gerekçesi kimin afeti?
Bu ihale, hangi vicdanın pazarlığı?
Ve en önemlisi, bu işin kokusu nerelere kadar uzanır?
Sorular çok, cevaplar susturulmuş. Ama bir gün dış cephe değil, iç yüzler de sıvanacak. Ve o zaman herkes kendi kaplamasıyla tanınacak.
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi, Batı Karadeniz’in sağlık alanındaki lokomotifi olma iddiasını bir adım daha ileri taşıyor.
Diş Hekimliği Fakültesi ve bağlı Diş Hastanesi, hem bölge halkının artan sağlık taleplerine yanıt vermek hem de geleceğin diş hekimlerini daha donanımlı yetiştirmek için kapsamlı bir genişleme sürecine giriyor.
Yeni yatırımla birlikte sadece hasta kabul kapasitesi artmakla kalmayacak, aynı zamanda modern donanımlarla zenginleştirilecek klinikler sayesinde hem akademik çalışmaların kalitesi yükselecek hem de öğrenciler daha etkin bir uygulama alanına kavuşacak.
Bakanlık İfşa Listesinde Yeni Skandal: Şirin Çay'da Gıda Boyası Çıktı
Tarım ve Orman Bakanlığı, halk sağlığını hiçe sayan gıda firmalarını ifşa etmeye devam ediyor. Son yayımlanan listeye göre, "Şirin Çay" markasıyla piyasaya sürülen siyah çayda yapılan laboratuvar analizlerinde gıda boyası tespit edildi.
Siyah çayın doğallığına ve saflığına gölge düşüren bu skandal, tüketicilerin ne içtiğini bir kez daha sorgulamasına neden oldu. Gıda boyası, çayın doğal rengini taklit etmek amacıyla eklendiği anlaşılan maddeler arasında yer alıyor ve sağlık açısından ciddi riskler taşıyabiliyor.
"Çaydır, ne olacak!" diyenlere kötü haber: Bu tür müdahaleler karaciğerden bağışıklık sistemine kadar birçok zararı beraberinde getirebilir.
Tarım ve Orman Bakanlığı'nın bu tür ifşaları, tüketiciler için hem bir uyarı hem de firmalar için caydırıcı bir kamçı niteliği taşıyor.
Şimdi merak edilen soru şu: Bu ürün raflardan toplatıldı mı? Sorumlular hakkında işlem başlatıldı mı?
Yoksa her zamanki gibi "şirin" bir sessizliğe mi gömülecek bu olay da?
Tarım Ve Orman Bakanlığı'nın 1 Temmuz 2025 tarihli resmi denetim sonuçlarına göre, ürünün içeriğinde yer alan boya maddesi, insan sağlığına zarar verebilecek nitelikte ve çay gibi doğal ürünlerde kesinlikle yer almaması gerekiyor.