Şimdi ellerini sımsıkı tutabilmek, gözlerinin içine alabildiğince bakabilmek ve geçmişe dair ne varsa, bir tanesini bile yaşayabilmek için nelerimi feda etmezdim ki?...

Senin güzelliğin düşünce aklıma, kalbim yerinden çıkacak gibi olurdu.
Kelimeler çaresiz kalır, heceler bir bir yuvarlanırdı dilimde.
Bir kelebek gezerdi, yüreğimin tam orta yerinde.
Güller bile kıskanırdı gülüşünü.
Hani gökyüzünün mavisine şiir okuyan bülbüller var ya, onlar da senin bakışlarından alırdı ilhamı.
İnsan kaybettiklerinin pişmanı, elinde bulundurduklarının da vefasızı oluyor.
İşte,bu yüzden aşk ve vefa, sadakat ve ihanet cebelleşiyor birbiriyle, biz farkında bile olmadan.
Zaman ve koşullar, bitmek bilmeyen istekler, sonu gelmeyen yalanlar, doyumsuzluklar, hileler ve kurnazlıklar ... Bizi bizden ediyor da, farkına varamıyoruz.
Bir kör kuyunun başında, güne gülümserken kuşların cıvıltısında, aşka olan heyecanımızı yitirdik farkında bile olmadan.
Öyle zannediyorum ki,zaman haklı çıktı. Sen ve ben her daim hatalı.
Şimdi birbirine zıt ve düşman iki zavallı.
Biliyorum ki,yüreğimizde açılan yaraların, hiçbir zaman tedavisi mümkün olmayacak.
İnsan unutmazmış, sadece alışmaya çalışırmış.
Unuttum diyenler de, zaten alışanlarmış.

Tarifsiz ve koşulsuz sevmiştim seni.Ölene kadar, bitmez zannediyordum bu mutluluk ve bu yalancı huzur.
Büyük sözler söylememeli insan, tutamayacağı yeminler etmemeli.
Söz konusu aşksa eğer, bir gün yolun sonunda ayrılık da olacağını hesaba katmalı.
En azından, kılavuz yada rehber olarak Nihal Atsız veya Nazım Hikmet şiirleri okumalı...


Murat İLERİ