Devrek’te son zamanlarda hava nasıl bilemiyorum ama sokaklarda ağır bir soğuk var, insanların içinde. Ne selam eskisi gibi içten, ne sohbet ılık bir çay tadında.
Aynı şehirdeyiz ama sanki bin ayrı Devrek var. Kimse kimseye güvenmiyor, kimse kimseye dert anlatmıyor, herkesin dili ayrı, yüreği başka telden çalıyor. Hatta öyle ki, bizi dolandıran bile artık bizden değil. Hırsız ithal, ama kırgınlık yerli üretim. İçeriden.
İçerisi dediysek ev değil, artık ev bile içten içe yıkılıyor. Aile dediğin şey, bir zamanlar çatısı altında huzur olan yapılar şimdi sessiz bir dağılmanın eşiğinde. Komşuluk dediğin, bir zamanlar annemizin “Komşuya da bir tabak ver” diye tembihlediği bağ, şimdi en fazla apartman WhatsApp grubunda atılan gergin emojilerle yaşatılıyor. Çünkü artık güven bitti. Çünkü artık insan, insana yanaşmaya korkar oldu. Ve bu korku öyle sinsi ki, çocuklara bile geçti. Mahallede top oynayan çocuk kalmadı, herkes ekranın içinde.
Oysaki bir zamanlar siyaset bile daha insaniydi. “Sen kimin tarafındansın?” diye sorarlardı, cevabını alınca da kavga değil çay gelirdi. Veyselci misin, Zekici mi, yoksa Köksal’dan yana mı? Herkesin bir duruşu vardı, ama kimse düşmana dönüşmemişti. Şimdi isimleri hatırlayan yok, hatırlasa bile rahmet okumaya gönlü kalmamış. Çünkü kin, sevgiden daha çok yer tutmuş kalplerde. Hafıza kinle çalışmıyor artık, ya tamamen unutuyor ya da her hatırlayışta bir kırgınlığı taze ediyor.
İşte tam bu noktada ortaya çıkıyor o büyük çöküş: Devrek bölündü. Sadece siyasi olarak değil, ticari olarak da parçalandı, sosyal olarak da, kültürel olarak da. O kadar parçalandı ki, hangi köşesinden tutsan elinde kalıyor. Malını mülkünü koruyamayanlar, dostluğunu hiç koruyamıyor. Zaten en büyük yara da buradan açılıyor. Güven kalmayınca, malını Devrekli olmayana veriyorsun, çünkü “Hiç değilse beni tanımıyor, kazıklamaz” diyorsun. Ne hazin bir ironi değil mi? Kendi içinden korkarken, dışarıya sarılmak.
Ve sonra geliyor büyük yalnızlık. Herkesin evinde bir sessizlik, her masasında bir eksiklik, her cüzdanında değil belki ama her ruhunda bir boşluk var. Hani derler ya, “Devrek’in sahibi yok,” işte bu cümle yıllardır değişmeden duruyor. Çünkü herkes “birinin çıkıp bu işi düzeltmesini” bekliyor. Ama kimse o biri olmuyor. Çünkü herkesin aklında aynı cümle: “O kahraman benim çıkarıma uygun değilse, varsın olmasın.”
Oysa kahraman dediğin, çıkarla gelmez. Olsa olsa inatla gelir. Ve bizde en çok inat bitti. Herkes birbiriyle küs, herkes bir diğerini suçlamakta usta ama aynaya bakmakta tembel. O yüzden de en zeki kimdi tartışmaları bile artık boş. Mustafa Semerci örneğini alalım mesela; zamanında dedik bu otopark buraya yapılmaz, ama o yaptı. Çünkü zeki insana laf anlatmak zordur, daha zeki değilsen tabii. Şimdi otoparkı kullanan arabalar değil, söylentiler. Herkes konuşuyor, kimse park edemiyor.
Peki sosyal hayat? Hah, işte orası tam trajikomik. Devrek’te sosyal etkinlik dediğin şey kar yağarsa dışarı çıkmakla sınırlı. Kar yoksa kahveye gidilir, iki okey atılır. Hadi o da olmazsa kordonda gezinilir ama fazla uzun değil, çünkü kordon bile sabırsız. Eskiden Hıdırellez vardı, şimdi hâlâ var ama sadece yüzler değişti. Ateş aynı, pilav aynı, yer aynı, sadece gelenler başka. Değişime bu kadar direnen başka bir ilçe var mı, bilmiyorum. Zaman geçiyor ama biz hep aynı yerde yürüyoruz. Ve bazen o bile fazla geliyor.
Ekonomik olarak mı? Belki biraz güçlendi Devrek, tamam. Ama şehir büyürken insanlar küçüldü. Kazanç arttı belki ama yürek daraldı. Zenginlik geldi ama huzur evi havasında; yaşlılar yalnız, gençler yorgun, orta yaşlılar umutsuz. Herkes dışarı çıkmak istiyor ama dışarıda da Devrek’ten başka bir Devrek yok.
Çünkü Devrek, Devrekliden kaçıyor artık. Kendi çocuklarına güvenmeyen, kendi insanını yargılayan bir şehirde birlik olur mu? Elbette olmaz. Olmadı da. Ne bir tiyatro kaldı, ne bir kütüphane doldu, ne bir genç “Ben burada yaşamak istiyorum” dedi. Çünkü şehir büyüdükçe soğudu, soğudukça uzaklaştık, uzaklaştıkça her şey yabancılaştı.
Ve günün sonunda elimizde ne kaldı? Sessizlik. Soğuk. Kırgınlık. Belki bir de lapa lapa kar yağıyorsa, üç çocuk kordonda kartopu oynuyordur. Belki biri kardan adam yapmıştır. Ve belki bir başkası onun havucunu çalmıştır.
Eğer hâlâ bu yazıyı okuyorsan, belki de kahraman sensin. Çünkü Devrek’e artık bir süper kahraman değil, sadece kalbi kırılmamış bir insan lazım. Başka da bir şey değil.