Kesinlikle çok doğru bir yaklaşımınız var. Gazeteciliğin, köşe yazarlığının ve hatta sade vatandaşın bile temel sorumluluğu budur: yanlışı olduğu gibi söylemek, ama doğruyu da unutmamak.

Yalnızca eleştiren değil, gerektiğinde destekleyen, motive eden de bir dil kurulmalı. Sadece eksikleri söyleyen kişi zamanla "taraflı" görünür; ama iyilikleri, güzellikleri de ifade eden kişi adaletli olur.
Elbette yanlışlar da yazılacak. Elbette hatalar da yüksek sesle dile getirilecek. Ama bir şeyi unutmamak gerekir: İnsan dediğin varlık sadece eleştiriyle değil, zaman zaman takdirle de büyür. Motive edilmeye de ihtiyacı vardır. Eğer toplumsal hataları yazıp durur, ama yapılan güzellikleri, doğru adımları hiç dile getirmezsek; işte o zaman kalemimiz eğilmiş olur, bakışımız bulanıklaşır. Biz ne yanlışa susarız, ne de doğruya gözümüzü kapatırız. Kim taş üstüne taş koyarsa, o eli alkışlamayı da biliriz. Kimin elinde taş varsa, onun da yanlışını yazmaktan çekinmeyiz. Mesele taraf olmak değil, adil olmaktır.
Ankara'nın Yolunu Ezberleyen Adam: Özcan Ulupınar

Devrek için kim ne yapıyor, kim sadece konuşuyor, kim gerçekten koşuyor, artık bunu gözle görmek zor değil. Birileri masa başında laf üretirken, Özcan Ulupınar Ankara yollarını çoktan arşınlamaya başlamış bile. Ayakkabısının tabanı mı inceldi, yoksa makam aracının lastiği mi tükendi bilinmez ama belli ki Özcan Bey, Devrek adına mesai harcıyor. Hem de öyle göstermelik bir koşu değil bu; gerçekten terliyor, yoruluyor, uğraşıyor.

Ankara’daki ilişkilerini sadece parti kimliğiyle değil, kişisel dostluklarıyla da devreye sokuyor. Yani mesele sadece "iktidar partisinden olmak" değil. Gönül bağı, dost meclisleri, samimi sohbetler, hepsi birer anahtar gibi cebinde. Ve o anahtarlarla kapalı kapılar bir bir açılıyor. Kolay alınmayacak paralar, zor çıkacak ödenekler Devrek için çıkıyor, geliyor. Bazı desteklerin diğer belediyelere verilmediğini de biliyoruz, ama Devrek için farklı bir kapı hep açık tutuluyor. Bu da her yiğidin harcı değil.

Devrek’in eksiklerini kapatmaya, yanlışlarını temizlemeye çalışıyor. Üstelik bu uğurda yorulmakla kalmıyor, bazen etrafındakileri de yoruyor. Ama olsun, mesele memleketse, ter içinde kalmak da, dil dökmek de feda olsun. Yeni alanlar, parklar, bahçeler, çocukların koşacağı sokaklar, yaşlıların dinleneceği banklar hayal değil artık. Kamu malı konusunda da net bir duruşu var. “Devletin malı yetimin malıdır” dercesine, çalışanlarını sürekli uyarıyor. Kamu malına sahip çıkın diyor, kul hakkı yemeyin diyor. Bu cümlelerin içini dolduran nadir yöneticilerden.

Peki, vatandaş memnun mu? İşte bu sorunun cevabını şimdiden vermek kolay değil. Bazıları eminim şunu diyordur: “Yahu bu köşe yazarı niye Özcan Ulupınar’ı hiç eleştirmiyor? Yoksa bir menfaat mi dönüyor?” Cevabım net: Ne Özcan Ağa’mız verir, ne de ben alırım. Hem bizim ne malımızda gözümüz var, ne de kalemimizi eğip bükmek gibi bir derdimiz. Ailemizi bilen bilir, şükür bir ihtiyacımız yok. Bu yazılar memleket için, Devrek için. Birileri yanlış yapınca nasıl yazıyorsak, biri doğru yapınca da hakkını teslim etmek boynumuzun borcu.

Köşe yazarlığı gönül işidir. Ne cebimize giren bir şey var, ne de başkasının cebindekinde gözümüz. Biz doğruyu yazalım, takdiri halk versin. Özcan Ulupınar çalışırsa Devrek kazanır herkez gider biz burda kalırız, Özcan Ağamızda gider ama biz güzel yatırımlar yapılacak Devrekde Yaşayacağız ön yargılı değil yapılacak yatırımlara destek olmak lazım Devrek yine bize kalacak kimsenin hakkını yemeyelim ve . Hakkınıda verelim eleştirelim ama yaptığı şeyleride görelim ki , Devrek de Özcan beye olan sevğimi bilen herkez bilir merak etmeyin aynı ilk günkü gibi sevdalıyız ...