İnsanın kaderini en çok çocukluğu şekillendirir.Benim çocukluğumun bir kısmı cezaevlerinin soğuk ranzalarında geçti.Kavgayı orada tanıdım,hayatı erken öğrendim.Ama aynı zamanda şiiri, öyküyü de demir parmaklıkların ardında keşfettim. Bir bakıma en büyük okul orasıydı benim için.

Sonra gün oldu, devran döndü. Güneş yüzüme değdi,mavi gökyüzüyle buluştum.Denizi ilk kez o zaman gördüm.Dalgaların sahile vuruşu bile bambaşka bir anlam yükledi yüreğime. Hayatın içinde ne çok acı ve garip gerçekler varmış, insan oralarda yaşayarak anlıyor.

Gençlik yıllarımda, karanlık sokaklara geri döndüm.Bu kez kavga başka bir kavgaydı...
Ekmek kavgası... İnsanların içine karışınca gördüm, ekmek ne kadar kutsalsa,insanların ikiyüzlülüğü de o kadar yakıcıymış.

Derken kurak gönlüme sevdanın tohumu düştü. Bahar geldi,şiirlerin gölgesinde yeşerdi o tohum.Masmavi gökyüzüne doğru uzandı ellerim. Yüreğim ilk kez aşk gerçeğiyle yüzleşti.

Ama geçmiş, kolay kolay bırakmazmış insanın yakasını. Benim de bırakmadı. Sevdama tutunmak istedim,sevgiyle yürümek istedim ama olmadı.
Yaşam kavgası ağır bastı,sevdam yenik düştü.Gün geldi, içim kan ağlaya sızlaya sevdaya sırtımı dönmek zorunda kaldım.

Bugün düşünüyorum da…
Hepimiz aynı sınavlardan geçmiyor muyuz? Hayat bir yanda aşkı, bir yanda ekmeği koyuyor önümüze. Çoğu zaman “Önce Ekmek ” diyoruz. Haklı mıyız, haksız mıyız; bunun cevabını kimse kesin olarak veremez. Ama şunu biliyorum ki,İnsan sevdaya sırtını döndüğünde, aslında biraz da kendine dönüyor sırtını.

İşte buradan çıkarılacak ders de, budur sevgili okur... Ekmek olmadan karnımız doymuyor, ama sevda olmadan da yüreğimiz aç kalıyor.İkisini birden korumak zor, biliyorum.Ama sakın ola ki hayatın yükü ağır diye sevdayı terk etmeyin.
Çünkü bir gün dönüp baktığınızda, kaybettiğiniz ekmeği telafi edebilirsiniz… Ama kaybettiğiniz sevgiyi asla...