Bazen düşünüyorum da… Bir milletin kaderi gerçekten de sandıkta mı yazılır? Yoksa o sandığın başına gelen her bireyin kalbinde mi?

Bazen düşünüyorum da…
Bir milletin kaderi gerçekten de sandıkta mı yazılır?
Yoksa o sandığın başına gelen her bireyin kalbinde mi?
Şimdi şöyle diyeyim:
Devrek sokaklarında yürürken, kahvelerde otururken, pazarda alışveriş yaparken konuşulan mesele hep aynı: “Bu gidişat iyi değil.”
Haklısınız.
Ama şimdi burda anlatmak istediğim şey şu: Bu gidişatın başlangıcı neredeydi?
O sandıkta verdiğiniz oyda olabilir mi?
Bakın, kimseyi suçlamıyorum. Ama bir otur, bir düşün.
Aynısını sana yapsalar razı olur musun?
Siz bir yöneticiyi seçtiniz. Belki umutla, belki alışkanlıkla.
Ama unuttunuz ki…
“Kemale ermemiş bir halkın başına kemal sahibi yönetici gelmez.”
Zira Kur’an açık söylüyor:
"Bir kavim kendini değiştirmedikçe, Allah da onların durumunu değiştirmez." (Ra’d Suresi, 11)
Yani neymiş?
Bugün yaşadığımız haksızlıklar, liyakatsizlikler, torpiller, adam kayırmalar, adaletsizlikler…
Bunlar sadece yukarıdan gelen musibetler değil.
Aşağıdan, yani halkın kalbinden, iradesinden, duasından ve oyundan doğmuş sonuçlardır.
Allah biliyor ya, bu satırları yazarken elim titredi.
Çünkü bu gerçek, hepimizin yüreğine batıyor. Ama dile getirmezsek bu yara büyür.

Yöneticiler gökten zembille inmez.
Onlar sizin içinizden biri. Mahallenizden, köyünüzden, sohbetinizden, akrabanızdan…
Yani “onlar da biziz.”
Ama siz iyiliğe talip olmaz, dürüstlüğe oy vermez, sadece tanıdığıma kıyak geçsin diye birini seçerseniz…
Kusura bakmayın ama bu düzeni siz kurdunuz.
Ve şimdi o düzen size dönüyor.
Bakın tarihe…
Hz. Ömer, yönettiği halka şöyle derdi:
"Eğer ben eğrilirsem, siz ne yaparsınız?"
Bir bedevi, hiç çekinmeden kılıcını çekip, "Seni düzeltiriz ya Ömer!" der.
Çünkü o halk uyuyan değil, uyanık bir halktı.

Şimdi Devrek’te herkes bir şeylerden şikayetçi:
“İş yok, adalet yok, torpil var, hak yeniyor.”
Peki bu düzene kim izin verdi?
Kim o sandıkta “Benim adamım iş görsün” diye birini seçti?
Düşünüyorum da…
Biz nerede yanlış yaptık?
Ya da şöyle diyeyim:
Biz mi yanlış yaptık, yoksa görmezden gelenler mi bizi bu hale getirdi?

Her seçim sadece oy değildir.
Bir toplumsal duadır aslında.
Diyorsun ki:
“Ey Allah’ım, ben bu kişiyi tercih ediyorum. Bunun eliyle iş yapılsın, hakkım gözetilsin.”
Ama sonra ne oluyor?
O kişi makamına oturuyor, sen unutuyorsun. Yönetici unutuyor, artık kendini kontrolden cıkıyor,unutuluyorsunuz, halk dinlenmiyor, halkın istekleri dışına cıkılıyor,secimleri kişisel yapılıyor, secimler kişisel zevkani yapılıyor.
Sen unutsan da, o senin oyunu asla unutmuyor.
Ve kendi gibi olanları da yanına alıp “çoğunluk benimle” diyerek işler yapmaya başlıyor.Kendine birinci derece yakın olanların işlerini yapan bir sistem içindeyiz.
Sonra bir gün geliyor, köyüne yol yapılmıyor, çocuğuna iş bulunmuyor, derdine bakan olmuyor.Benim cocuk boş geziyor,işleri iyi gitmiyor, Devrek büyümüyor,Devrekde sanayileşmenin önü kapatılıyor,bacasız fabrikaların önü tıkanıyor, olumlu ve memlket adına olacak tüm hizmetler kacıyor....
Ve diyorsun ki: “Neden böyle?”
Kardeşim…
Sen bu hale kendin izin verdin.

Bir toplumda önce halk düzelir. Sonra yöneticiler.
Toplumun kalbi sağlam olursa, başındaki baş da doğru çalışır.
Unutma:
Kimi seçersen, kaderin odur.
Ve son söz…
Hz. Peygamber’in (s.a.v) şu duasını unutma:
“Allah’ım bize merhametsizleri musallat etme.”
Merhametli bir toplum, merhametli bir yönetimi hak eder.
Aksi olursa… Kimin kimi yönettiği de belli olmaz.