Bayram geldi ya... Devrek yine eski filmler gibi: Köyden şehre göç değil artık, bayramdan bayrama göç yaşanıyor.

Her bayramda olduğu gibi yine gurbetteki Devrekliler, çocukluklarının sokağını, analarının tandır ekmeğini, dedelerinin gölgesini bulmak için geliyor. Geldiklerinde sadece kucaklar dolmuyor, sokaklar da doluyor, köy yolları da, şehir meydanı da.

Asıl nüfus o zaman belli oluyor işte:
Devrek’in gerçek kalbi bayramlarda atıyor.
Ama bu nabız, her zaman düzenli atmıyor.

Bazı esnaflar için bayram, birkaç günlüğüne de olsa oksijen maskesi gibi.
Ama her sektöre can suyu olmuyor maalesef.
Fabrika yok, atölye yok, sanayi yok, üretim yok.
Kurum desen hak getire, kuruluş desen ancak tabelada...
Hatta Devrek’e en son çiviyi çakan Kürt Hasan olmuş diyorlar. O çividen sonra ne gelen var ne de giden.

İtiraf edeyim:
Ben artık bu konuda netim.
Devrek ya çok sağlam bir dua aldı, hâlâ ayakta kalabildi,
ya da fena bir bedduaya uğradı, göz göre göre yok oluşu seyrediyoruz.
Başka izahı yok!

Yerel Esnaf: Destek mi Hak mı, Fiyat mı Mizah mı?
Şimdi gelelim ekonominin sokaktaki haline…

“Yerel esnafa sahip çıkalım” diyoruz. Doğru diyoruz.
Ama yerel esnaf da vatandaşa biraz insafla yaklaşmalı değil mi?

Bakın başımdan geçen bir örnek:
Karpuz almak istedim.
Bir bakkalda sordum: 30 TL.
Karşıyaka’da başka bir esnaf: 22 TL.
Merkezde başka biri: 20 TL.
Üç harfli market Şok’a girdim: 13 TL.

Yahu bu karpuz değil, organ transplantasyonu yapılmış meyve sanki!
Böyle fiyat farkı olur mu?
Yoksa tarladaki “first class” karpuzları yerel bakkal, “defolu”ları markete mi veriyor?
Karpuzun MR’ını çekmeden yemeye korkar olduk!

Bu fiyat farklılıkları vatandaşı yerel esnaftan uzaklaştırıyor.
Sonra da “neden halk üç harfli marketleri tercih ediyor?” diye soruyoruz.
İşte bu yüzden!

Yol Değil, Yolculuk Cezası: Devrek’e Gelmek Marifet Oldu
Yollara gelelim biraz da.
Radarlar, EDS’ler, akıllı sistemler derken…
Artık Devrek’e ulaşmak başlı başına bir başarı hikâyesi.
Tam bir trafik Survivor’ı.

Yola çıkarken trafik cezası değil, miras paylaşımı gibi hesap yapılır oldu.
Sanki şehir merkezine giren herkesin plakasına “Bayram harçlığı” yazıyor sistem.

Üstüne üstlük şehir içi sürücü davranışları da cabası...
Stresin, sinirin, klaksonun ve selektörün bol olduğu sokaklarda,
“Bayramınız mübarek olsun” diyene “sen bana mı selektör çaktın!” diye karşılık verenler var!

Ruhlar Yorgun, Cepler Boş, Ama Umut Hâlâ Yaşıyor
İşin psikolojik boyutu daha da iç acıtıcı:
Vatandaş yorgun. Hem de çok.
Ama öyle bir toplum olduk ki kimse "rahatsızım" demiyor.
Ne fiziken ne ruhen…
Çünkü “herkes hasta olunca”, hastalık da normalleşti.

Siftahsız geçen günleri olan esnaf var.
Ama bazı sektörler var ki… Ne olursa olsun kazanıyor.
İğne atsak yere düşmeyecek denilen yerlerde, para yine belli noktalara akıyor.
Hani, krizde bile kazananlar vardır ya; işte Devrek’te de o tablo sabit.

Ne Yapmalı?
Her şeyden önce Devrekliye Devrekliyi hatırlatmak gerekiyor.
Bizim dertlerimiz ortak. Ama çözüm yollarında birleşemiyoruz.
Esnafa sahip çıkalım ama fiyatlar da mantıklı olsun.
Trafikte dikkatli olalım ama önce kendi iç trafiğimizi düzene sokalım.
Birbirimize kızmayalım, birbirimize küsmeyelim.
Çünkü Devrek, biz varsak var.

Son Söz: Bayramlar Gelir Geçer, Memleket Kalır
Bayramlar gelip geçiyor.
Fakat asıl mesele, memleketin kendisiyle barışması.
Çivisi çıkmış bu düzeni tamir edecek tek şey, birlikte davranmak.

Yoksa ne Kürt Hasan gelir,
Ne de karpuzun fiyatı dengelenir.