Güneşli bir gün…
Çaydeğirmeni’nde içimizi ısıtan bir gökyüzü,
ve hizmetleriyle içimizi ferahlatan bir tablo…
Bugün, Zonguldak Milletvekilimiz Ahmet Çolakoğlu ve kıymetli Belediye Başkanımız Satılmış Gebeş’in ev sahipliğinde, ilçemizde yapılan yatırımları yerinde görme, dokunma, gözlemleme fırsatı bulduk.
“Davete icabet etmek sünnettir” derler; biz de katıldık.
Katıldık ama, dökülen terleri, harcanan emekleri görünce bir kez daha anladık ki;
Bu memlekette hâlâ çalışan, koşturan, terleyen insanlar var!
Yalnızca bir geziden ibaret değildi bu.
Bir hastane projesinden bir okulun son kat betonuna kadar,
jandarma binasından engelsiz yaşam merkezine,
köprü şantiyesinden yeni dökülen yollara kadar,
her şey somut, her şey net, her şey yerli yerindeydi.
Ahmet Bey ile uzun uzadıya sohbet etme fırsatımız olmasa da,
çevresindeki ilgili ve samimi danışmanlar—özellikle danışmanı Aynur Hanım—bizlerle yakından ilgilendi.
Hal hatır sordu, gönül aldı.
Şimdi dürüst olalım, inkar etmek nankörlük olur;
ciddiyet vardı, ilgi vardı, nezaket vardı.
Ahmet Bey’i izlerken bir şey dikkatimi çekti:
Bu adam oturmayı bilmiyor.
Yan gelip yatanlardan değil.
Kendini gösterme peşinde de değil.
Gerçekten bir şeylerin peşinde;
“Bir taş daha koyabilir miyiz bu şehre” derdinde.
Satılmış Başkan’a gelince…
Enerjisi gökyüzünde, yeri yadırgıyor adeta.
Bizler nefes nefese kalmışken o hâlâ “hadi devam” diyor.
Yorulmak bilmiyor.
Koşuyor, yetişiyor, ilgileniyor.
Ve tüm bu telaşın ortasında da tebessüm etmeyi ihmal etmiyor.
“Mütevazılık” kelimesi ete kemiğe bürünse, Satılmış Gebeş olurdu.
Kendisini halk seviyor.
Çünkü halk samimiyeti, sadakati ve gayreti görür.
Çünkü halk, kapısını çaldığında açılacak bir kapının kıymetini bilir.
Bugün bir şey daha öğrendim:
Hizmet, sadece beton dökmek değil; kalbe dokunmaktır.
Ve o kalplerin çoktan fethedildiğini görmek, insana umut veriyor.
Şimdi burada satır aralarına birkaç anlamlı cümle de serpiştirmek istiyorum:
“Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnızca çalışmaya ihtiyacımız var.”
“Dertlerin devası, dünyanın en güçlü ilacıdır: çalışmak.”
“Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak gerekir.”
Bakın, toprak bile ezildiği halde çiçek açar…
Mütevazı bir insan da böyledir.
Üzerine geleni yutar, içselleştirir ve sonunda meyve verir.
Satılmış Başkan da, Ahmet Bey de bu ahlakla yürüyorlar.
Sözüm ona büyük makamlar değil, büyük hizmetler bırakmak isteyenlerdir asıl büyüklüğü taşıyanlar.
Kıymetli okuyucum,
Eğer bir insan hem akıllı hem çalışkansa, takdir edilmeyi hak eder.
Çalışkan ama akılsızsa, dikkat gerekir.
Akıllı olup da tembelse, ikaz etmek düşer.
Ama hem akılsız hem tembelse…
Ondan uzak durun, zira virüs gibi yayılır.
Bu yazıyı kaleme alırken yalnızca gördüğümü değil, hissettiğimi de yazdım.
Şunu bilin:
Bu şehirde hâlâ bir şeyler yapmak isteyen insanlar var.
Koşanlar, yorulmayanlar, başkalarının da yürümesi için yol açanlar var.
Ve biz bu insanların peşinden yürümekten onur duyarız.