İnsan kelimelerini kurar, cümleler oluşturur ama kendini tamamlayamaz. Söylenen her söz, aslında içerde eksik kalan bir duygunun yankısıdır.
Yazdıkça insan kendini inşa ettiğini sanır.
Oysa çoğu zaman sadece dağınıklığını kayda geçirir.
Hayat dediğimiz şey de buna benzer;tam olduğumuzu düşündüğümüz anlar,en çok dağıldığımız anlardır.
İnsan zihni, hatırlamak kadar unutmak üzerine de kuruludur.Unutmak bir zaaf değil,bazen hayatta kalma biçimidir.
Her yük akılda tutulsa,ruhun taşıyacak gücü kalmazdı.Bu yüzden insan,bazı duaları ezberden düşürür, bazı yüzleri tanımazlığa verir, bazı acıları sanki hiç yaşanmamış gibi geriye iter.
Bu bir ihanet değildir, bu bir savunmadır.
İç dünyada yaşanan çatışma,aynaya bakınca daha da belirginleşir. Görünen yüz ile hissedilen benlik aynı yerde durmaz. İnsan çoğu zaman kendini tanıdığı hâlde kendine yabancıdır.Bu yabancılık hâli, insanı hem düşündürür hem de yazmaya zorlar. Çünkü kelime, insanın kendine açtığı en güvenli kapıdır.
Merhamet dediğimiz şey,seçici değildir. İnsanın en çok incindiği yerde bile başkası için iyilik dilemesi,ruhun hâlâ diri olduğunun işaretidir.Kötülük öğrenilir,iyilik ise insanın özünde sessizce durur. Yorulsa da, görmezden gelinse de kaybolmaz.
Bazen çağıran şey şiir değildir,yazı değildir,ün değildir. İnsanı yerinden kaldıran şey,içerde susmayan bir sestir. O ses susturulamaz. Bastırıldıkça daha sert vurur.
Yazı tam da bu yüzden ortaya çıkar. İnsan ayrı duramadığı için kalemi eline alır.
Hayatın tam ortasında durup şunu fark eder insan: Kendisini en çok yoran şey,başkaları değil,kendine karşı verdiği mücadeledir. Bu mücadele bitmez.Bitmemesi de gerekir.
Çünkü insan, arayışını kaybettiği gün tükenir.
Bu yüzden yazıyoruz. Anlamak için, dayanmak için, dağılmamak için... Kelimeler bazen yetmez ama susmak daha ağırdır.
Murat İLERİ