İnsanın en büyük yanılgısı, kendi kalbinin terazisini başkalarının vicdanına emanet etmesidir.
Zaman gelir, bir ömür süren iyilikler sessizce yok sayılır. Oysa tek bir anlık hata, yüksek sesle konuşulur, çoğaltılır, süslenir ve sahibine geri fırlatılır.
İyilik hafif bir iz bırakır insan belleğinde. İncinmişlik ise derinlere kazınır.
İnsan doğası, kendisine yapılan fedakârlığı çabuk normalleştirir. Alışılan şey değer olmaktan çıkar. Buna karşılık, canı yanan taraf olunduğunda hafıza keskinleşir, dil bilenir, yargı hazır bekler.
Bu yüzden çoğu insan, kendisine uzanan eli değil, bir gün geri çekilen kolu anlatmayı seçer.
Asıl hayal kırıklığı, düşmandan gelmez. Yarayı açan çoğu zaman en yakında durandır. Değer verdiklerimiz, kalbimizin en savunmasız yerlerini bilir. Darbe oradan gelir.
İnsan, bu gerçeği kabullendiğinde sertleşmez, sadece daha temkinli sevmeyi öğrenir.
İyilik yapmak bir erdemdir ama sergilenmek için değil. Karşılık bekleyen iyilik, borç defterine yazılır. Oysa gerçek iyilik, unutulmayı göze alandır.
Hatırlanmak isteyenin niyeti, baştan kirlenir.
Bu yüzden insan, yaptığı iyiliği kendi vicdanına teslim etmeli, başkalarının diline bırakmamalıdır.
Kendin için yaşamayı öğrenmek bencillik değildir.
Bu gerçek sınır çizmektir.
Herkese yetişmeye çalışanın kendine geç kaldığı bir hayatta, insan önce kendi iç sesini korumalıdır.
İyilik yine yapılsın ama ölçüsü kalpten, hesabı beklentiden uzak olsun.
Sonunda anlaşılan şudur: İyilik yalnız yürür, nankörlük kalabalık sever. Kalabalıkların gürültüsüne aldanmayanlar, iç huzurunu ve cesaretini kaybetmez.
Çünkü insanı ayakta tutan şey, başkalarının ne dediği değil, aynaya baktığında kendisine ne söyleyebildiğidir.
Murat İLERİ