Ne ara bu kadar değiştik biz? Ne zaman başımızı öne eğmekten utanır olduk?

Bazen düşünüyorum da, sanki kendi toprağımızda yabancı gibi yaşıyoruz artık.
Eskiden bir mahallenin çocuğu bütün sokakların evladıydı. Şimdi çocuklar sokakta oynasa bile biz camdan bile bakmıyoruz.

Dert mi dersen, dert çok da konuşan yok. Çünkü kimse kimsenin derdiyle dertlenmiyor artık.
“Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” sözü var ya, o da bizi bu hâle getirdi.
Halbuki bizim kültürümüzde, inancımızda böyle miydi? Bir ekmeği ikiye bölerdik. Bir tas çorba pişse, komşuya da uzatılırdı. Şimdi kapılar kilitli, gönüller kapalı.

Eskiden biri hasta olsa, sabaha kadar başında beklenirdi. Şimdi "meşgulüm" diyerek bir mesaj atmaya bile üşeniyoruz.
Eskiden edep vardı, utanma vardı.
Genç, büyüğünün yanından geçerken başını eğerdi.
Kadın, erkek birbirine saygı duyardı.
Bugün ‘saygı’ desen, ya dalga geçerler ya da ‘gerici’ derler.
Ne oldu bize? Kim öğretti bize değerlerimizi küçümsemeyi?

Bize çağdaşlık diye pazarlanan şeyin içi bomboş çıktı.
Açık konuşayım, sadece şekille meşgul olduk. Giyinmekle, saçla sakalla, telefonla, arabayla...
Ama ruhumuz fakir kaldı.
Kalbimiz yalnızlaştı.
İnsana değer vermeyi unuttuk.
Kendi özümüzü bırakıp başkalarına özenince, ortada kalakaldık. Ne onlar gibi olabildik, ne kendimiz gibi kalabildik.

Biz bir zamanlar birbirine “kardeşim” diye hitap eden bir millettik. Şimdi selam vereni bile sorgular olduk.
"Acaba niye selam verdi?" diye düşünen bir hâle geldik.
Kendi kardeşimizi unuttuk, yabancıya hayran olduk.

Köyde dedem derdi ki:
“Evladım, insanın kıymeti; malda, mülkte değil, vefadadır, vicdandadır.”
Ama şimdi insanlar birbirine sadece menfaat gözüyle bakıyor.
Birinin işi düştü mü aranır. Yoksa kimse kimsenin numarasını bile hatırlamaz.

Bakın dostlar, mesele ne kıyafettir, ne saçtır, ne sakaldır. Mesele duruşumuzdur.
Mesele kendimize, kültürümüze, inancımıza sahip çıkmamızdır.
Unutmayalım ki; kökünden kopan ağaç, ayakta duramaz.

Yabancıya özenmekle medeni olunmaz.
Kendi değerlerini yaşamakla insan büyür.
İlla değişelim ama yozlaşmadan, özümüzü unutmadan...

Şimdi herkes düşünsün:
Biz kimdik?
Ne olduk?
Ve en önemlisi:
Ne kalacağız?