Bir Roman Okudum: Dönüş Bir roman okudum, adı "Dönüş". İnsan zihnine yapılanları unutturmak için zamanın nasıl kullanıldığını, ama nihayetinde unutturulmayanların nasıl geri döndüğünü anlatıyordu.
İlginçti; çünkü intikam, doğrudan muhatabına değil, önce çocuklarına, sonra eşine, en sonunda kendine yöneliyordu.
Bu tersine cezalandırma biçimi önce anlaşılmaz geldi; ama ilerledikçe yazarın sadistçe değil, ruhundaki çarpıklığı yatıştırma çabası içinde olduğunu hissettim. Sanki kendi içindeki karanlığı dindirmek için bu yolu seçmişti.
Bu romanı okurken, bir zamanlar izlediğim Con Air filmi geldi aklıma. Her ne kadar doğrudan benzemese de, bir şeyler çağrıştırdı. Romanlar çoğu zaman yaşanmışlıkları ya da yaşanabilecek ihtimalleri anlatır derler. Ve biz öyle bir zamandan geçiyoruz ki, bu tür hikâyelerin hayal ürünü değil, her gün bir şekilde yaşandığını görüyoruz.
Türkiye’de her mesele hukukla çözülemiyor ne yazık ki. Bu da gözler önüne seriliyor, kimi zaman açıkça, kimi zaman bir gölge gibi düşüyor hayatın üstüne. Ama yine de umut var. Güzel bir Türkiye için biraz zamana ihtiyaç olduğu açık. Neşeli günlerin yaklaştığını hissediyoruz belki, ama şunu da unutmamalı: Aydınlık bir gün doğacaksa, en karanlık an da onun hemen öncesinde yaşanacak.
Bazen mesajlar atıyorlar bazen cevap veriyoruz bazen vermiyoruz:
Ben Dünya barış taraftarıyım, Klavye karşısında kimseye dayılık yapmam doğru da olmaz- adamlık olmaz, bileğin sağlam ise çıkarsınız karşıma ben gelirim yanınıza merak etmeyin, ama uzaktan uzağa olmaz dayılık, her şey yapabilirsiniz ama bedelini ödemek kaydı ile hayat böyle bizim mantığımızda yaşamak için öldürmek yok yaşatmak var.
Yakın zamanda, basın mensubu bir gazeteci dostum dikkat çekici bir konudan bahsetti. Bülent Ecevit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İsmail Bey’in, medyada sistematik bir şekilde eleştirildiğini ve itibarsızlaştırılmaya çalışıldığını aktardı. Bu konu üzerine derinlemesine bir araştırma yürüttü ve ulaştığı bilgiler oldukça çarpıcıydı.
Görünen o ki, Rektör İsmail Bey’e yönelik bu saldırgan dilin kaynağı, üniversite dışından değil; bizzat üniversitenin kendi içinden, kendi bünyesinden kişilerdi.
Söz konusu kişileri benimle de paylaştı. Yakın zamanda bu isimleri doğrudan kendisine, yani İsmail Bey’e ileteceğim. Öyle uzak, ilgisiz kişiler değil bunlar… Bire bir temas kuran, aynı çatının altında görev yapan insanlar.
İsmail Bey, bana göre Hulusi Kentmen ruhuna sahip, mütevazı ve prensipli bir şahsiyet. Ancak şahsına yönelik üretilen bilgi kirliliğinin, hangi ellerden ve hangi niyetlerle medyaya servis edildiğini de bilmesi gerekiyor. Bu sadece şahsi bir mesele değil; bir yönetici olarak durduğu yeri, ona karşı geliştirilen stratejik hamleleri doğru değerlendirmesi, etik açıdan da önem taşıyor.
Söz konusu grubun, İsmail Bey’in görev süresinin dolmasına yaklaşık bir yıl kaldığını düşünerek daha da hareketlendiğini gözlemliyoruz. Ne ilginçtir ki, bugün bana yöneltilen saldırıların arkasında da yine bu kişiler var. Ancak ben, onları olduğu gibi bırakıyorum. Çünkü kavga ile çözüm olmaz; saldırganlıkla, karalama ile hiçbir mesele sağlıklı biçimde sonuçlanmaz.
Ben şahsi tutumumu her zaman açıkça ifade ettim. Bu konuların masa başında, medeni bir diyalogla ele alınması gerektiğine inananlardanım. Kurum içindeki meselelerin ulu orta tartışılması, hatta dışarıya servis edilmesi, "kurumu savunuyoruz" söyleminin ardına gizlenen bir “kurumu ele geçirme” niyetini çağrıştırıyor artık.
Üç ismi tespit etme imkânım oldu. Ve çok kısa bir süre sonra, bu durumu Rektör İsmail Bey ile bire bir paylaşacağım. Bundan sonrası ise artık onun takdirinde olacak…