Yolsuzlukla mücadele gibi kritik bir konuda, somut delillere dayanan adli süreçleri "siyasi operasyon" gibi göstermek, toplumun adalet duygusunu zedeleyen tehlikeli bir algı yönetimidir.
AK Parti ve Cumhur İttifakı bu konuda net bir duruş sergilerken, bazı siyasi çevrelerin gerçeği çarpıtma çabası dikkat çekiyor.
AK Parti’de ve MHP’de yolsuzlukla ilgili en ufak bir şüphe dahi olsa, konu anında yargıya taşınıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin bu konudaki kararlılığı, her fırsatta açıkça vurgulanıyor. Ortak tavır şu şekilde özetleniyor:
“Yolsuzluğa ve yozlaşmaya asla izin verilmez. Eğer bir olay yaşanıyorsa, o olayın üzeri örtülmeden derhâl yargıya intikal ettirilir.”
YARGI SÜRECİNİ SİYASALLAŞTIRMAK ADALETİ ZAYIFLATIR
Bazı siyasi çevrelerin, ortaya çıkan açık delillere rağmen yargı sürecine saygı göstermek yerine “siyasi operasyon” iddiasıyla mağduriyet algısı yaratmaya çalıştığı görülüyor. Bu tutum, hem halkın adalete olan güvenini sarsıyor hem de suçu meşrulaştırma girişimine dönüşüyor. Oysa olması gereken çok açık:
“Eğer bir kişi suç işlemişse, cezasını çekmelidir. Suçsuzsa, zaten yargı kararını verir. Yargıya güven duyulmadan adalet sağlanamaz.”
İZMİR VE MANAVGAT ÖRNEĞİ: HER ŞEY ORTADA
İzmir'de yaşanan olay, Adnan Oktar yapılanması kadar ciddi ve belgeli bir süreçtir. Şikayetçi bellidir, tanık bellidir, ifade bellidir. Tüm bu açık gelişmelere rağmen olayın siyasi bir operasyon olarak lanse edilmesi, yargı sistemine açık bir saldırıdır.
Benzer şekilde Manavgat’ta da suç unsurları net bir şekilde tespit edilmiştir. Olaylarda adı geçen kişilerin, rüşveti verenin de alanın da itirafta bulunduğu bir dosyada, hâlâ siyasi kurgu arayanlar hukukun dışındadır.
RÜŞVETİ ‘BAĞIŞ’ KILIĞINDA GÖSTEREN KURGULAR
Bazı belediyelerde müteahhitlerden istenen paraların “kreş yapacağız” bahanesiyle alındığı, ama gerçekte bu paraların şeffaf olmayan alanlarda kullanıldığı iddiaları kamuoyuna yansımış durumda. “Kreş için bağış yap” denilerek toplanan paraların nerede harcandığına dair net bir bilgi yok. Bu tür yollarla yapılan yönlendirmeler, kamu vicdanını yaralıyor.
MALİ YÜK HALKA YANSIYOR
Kamu bütçesinden çıkan zarar, dolaylı olarak vatandaşa yükleniyor. Vergi artışları, çöp toplama bedelleri, inşaat ruhsatı harçlarındaki yükseliş gibi kalemlerle halkın cebinden çıkan para her geçen gün artıyor. Adeta insanlar, kendi evlerinde otururken “kira öder gibi” vergi ödüyor.
“Belediyeler, bütçeyi denkleştirmek için oturulan evlere ek vergi yüklüyor. Bu bedel, milletin ödediği vergilerden tekrar çıkıyor.”
SİYASAL SÜREÇTE ŞEFFAFLIK ŞART
Yolsuzluklar karşısında suskun kalmak, sadece kamu kaynaklarının kötüye kullanılmasına değil, halkın güveninin tamamen yok olmasına neden olur. Bu nedenle şeffaflık, denetim ve hesap verilebilirlik bir siyasi tercih değil, zorunluluktur.
“Siyasetçiler birey olabilir, ama onların işlediği suçlar siyaset adına meşrulaştırılamaz. Suç kişiseldir ve bedeli yargı önünde ödenmelidir.”
SONUÇ: YARGIYA GÜVEN, ADALETE SAYGI
Toplumun sağlıklı bir yapıya kavuşabilmesi için yolsuzluk iddialarının üzerine kararlılıkla gidilmesi gerekir. Bu mücadeleyi itibarsızlaştırmak, ancak suça karışanları koruma refleksi olarak değerlendirilebilir. Yargıya güvenmeden, adaletin tesis edilmesi mümkün değildir.