Yerel yönetimlerin temeli, halkın içinde olmaktır. Genciyle yaşlısıyla, öğrencisiyle velisiyle iç içe yaşanan bir şehirde yaşıyoruz. Dolayısıyla bir belediye başkanı, toplumun her kesimini kucaklayabilmeli; kimseyi ayırmadan, ötekileştirmeden herkese eşit yaklaşabilmelidir.

Belediye başkanlığı makamı; adalet duygusuyla, vicdanla ve sorumlulukla yürütülmelidir. Halkın yaşadığı sorunları sosyal medyada dile getirmesi, çözüm araması bir suç değil, ifade özgürlüğüdür. Aksine bu, halkın yönetime katılma çabasıdır. Bu seslere kulak vermek, yöneticinin asli görevidir. Çünkü yönetici, halktan gelen talepleri baskılamakla değil, anlamak ve çözmekle yükümlüdür.

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın şu ifadesi son derece açık ve yol göstericidir:
“Biz bu millete efendi olmaya değil, hizmetkâr olmaya geldik.”
Yine Cumhurbaşkanımızın,
“Biz vatandaşlarımızın yüreğine, duygularına hitap edeceğiz.”
sözleri belediyecilik anlayışının merkezinde sevgi, saygı ve insan odaklı yönetim olduğunu gösteriyor.

Belediyecilik sadece kaldırım taşları döşemek, park bahçe yapmak değildir. Asıl belediyecilik; halkın derdiyle dertlenmek, çözüm bulmak, vatandaşa sahip çıkmaktır. Nefret diliyle değil, sevgiyle yaklaşmaktır. Sorunları yalnızca fiziksel hizmetlerle sınırlamak, Devrek gibi bir ilçede eksik kalır. Çünkü Devrek; kalp kırgınlıklarının şehri, imkânsızlıkların merkezinde kalan bir yerdir.

Unutulmamalıdır ki yöneticilik, şikayet eden değil, şikayetleri dinleyen ve çözüm üreten makamdır. Bir şehirde yönetici dediğiniz kişi, o bölgenin “ağır abisidir”. Herkese güven veren, sükûnet sağlayan kişidir. Halkını mahkemeye vermek, kinle yaklaşmak bir çözüm değil, zaten var olan toplumsal yaraları derinleştirmektir.

Ne yazık ki geçmişte Sayın Çetin B. döneminde bunun örneğini yaşadık. Şikayetleri anlamak yerine vatandaşını cezalandıran bir yönetim anlayışı görüldü. Hatta öyle ki, kendisini yerel basından üstün gören,
“Benim yerel basına ihtiyacım yok, beni ulusal basın takip ediyor.”
ifadesini kullanan bir yönetici profiliyle karşılaştık. Bu, halktan ve gerçeklikten kopuşun açık bir göstergesiydi. Sonuç mu? Kaçınılmazdı.

Bugün aynı hatalara düşmeden, yöneticiliği bir güç gösterisine değil; halkla gönül birliğine dönüştürme zamanıdır. Belediyecilik; insanların hayatına dokunmak, onlara kulak vermek ve adaletli davranmaktır.

Siyasette Samimiyet, Halka Yakınlıkla Ölçülür
Bölgemizin “ağabeyi” olma yolunda emek veren, sahada görünen ve sorunlara koşan Sayın Ahmet Çolakoğlu vekilimiz, görevini yapmaya çalışan bir isim. Yaptığı iyilikleri gizlemeyen, kameralar önünde yaşamaktan çekinmeyen bir tavrı var. Fakat Ahmet Bey'in başarı çıtasında daha büyük hedeflere yöneldiğini de görüyoruz.

Genel merkezde üstlendiği görev, onu sadece bir milletvekili olmanın ötesine taşıyor; bölgenin sorunlarını anlatan, çözüm arayan bir temsil misyonu kazandırıyor. Ancak bu görev ne kadar değerli olursa olsun, bölge halkının bazı endişeleri var: Denge değişir mi? Görev artı değer kazandırsa da, milletvekilliği sıralamasında kayba neden olabilir mi? Bu sorular akıllarda dolaşıyor.

Ve en önemlisi:
Ahmet Bey’in Devrek’le ilgili bir meselesi var mı? Çaycuma ile ilgili bir derdi, takibi, ilgisi var mı?

Çünkü sahada görülen o ki; halktan gelen talepler yeterince karşılık bulmuyor. Bizzat kendisine ulaşmaya çalışan vatandaşlar cevap alamıyor. Gönderilen mesajlara geri dönüş yapılmıyor. Sekreterler meşgul, kapılar kapalı, telefonlar sessiz…

Bu durum ister istemez şu düşünceyi doğuruyor:
"Sadece kendi yakın çevresinin işlerini çözen, halktan uzaklaşan bir vekil profili mi ortaya çıkıyor?"

Ahmet Bey’e yakın olan kişilere ulaşıldığında işler çözülüyorsa, ancak sokaktaki vatandaşın sesi duyulmuyorsa, burada samimiyet sorgulanır hale gelir. Gözler görmez, kulaklar duymaz olursa; bu sadece halkla bağların zayıflaması değil, bir çeşit güç zehirlenmesinin işaretidir.

Sayın Ahmet Çolakoğlu’na hatırlatmak gerekir:
Sizin en büyük sermayeniz, insandır. İnsanınıza kulak vermek, onların derdiyle ilgilenmek, asıl gücünüzdür.
Siyaset gönül işidir. Samimiyet ister. Ve unutulmamalıdır ki; halk, kendisiyle ilgileneni asla unutmaz… ama kendisini görmezden geleni de zamanı geldiğinde hatırlar.